hanım nenem
Hânım Nenemi ziyaret ettim bugün. Hayallerimde onun yalnızlığıyla buluştum. Evli ve çocuklu değildim; annem ve babam bunun yalnızlığıma çare olacağını düşünüyorlardı. Oysa Hânım Nenem evli ve çocukluydu. Ama eşi, başka dünyalar için onu çoktan bırakıp gitmişti; çocukları da başka dünyalara doğru uzaklaşmışlardı ondan.
O kadar farklıydık, yine de aynı yerde buluşabilmiştik.
Yıllardır tanıdığım hâlde onu hiç merak etmemişim. Nenemin annesi ve babası var mıydı? Kardeşleri? Kimlerdi, neredeydiler, neye benziyorlardı? Bu meraksızlığıma şaşırdım. Nenemi, leyleklerin getirdiğine gerçekten inanmış olmalıyım.
Ama insanlığını bana onun yalnızlığı getirecekti.
Kimdi bu insan? Neye benziyordu? Nasıl biriydi? Bilmiyordum. Yıllarca bana onu tanıttılar, anlattılar. Ne olduğunu kavrayamayacak yaşlardaydım; bana üvey kelimesini öğrettiler. Meğer onu bana sadece leylekler getirmemiş; beni onunla tanıştıran da leylekler olmuştu.
Ve şimdi, onun yalnızlığı bana başka bir insan tanıtacaktı.
Dedemi özlüyor muydu? Her ziyaretimizde onların kavgalarına şahit olurdum. Sevgi kelimesi, sahip olamadıkları kimliklerinde sadece bir sözcüktü. Küfürle sevgilerini ifade edebiliyorlardı—yaratıcı, renkli şekillerde. Toplum da bunu daha anlayışla karşılayabiliyordu. Onlar için küfürleşmek, sevginin ve anlaşılmanın dili olmuştu. Ve bunu en parlak şekilde hayata geçiriyorlardı.
Ramazan’ın son iftarını onunla yapmak istedim. Bayram sabahına onun yanında uyanmak istedim. Çocukken yapma fırsatım olduğu hâlde bu kadar istekli olduğumu hiç hatırlamıyorum. O zamanlar kalmayı, zaman geçirmeyi istemediğim bir yerdi. Ama şimdi… Beni oradan uzaklaştıracak olan ne bir yemek ne de bir yataktı, beni oraya çeken bir insandı.
Yalnızlığını, yalnızlığımı paylaşmak istiyordum onunla.
Uzaktaki her bir çocuğu için elini öpmek istedim.
Ben onun çocuğuydum. O benim annemdi. Ben onun babasıydım.
Tanrı olmadan önce insan olmuştu bana.