Görünmez Şişe

Babası mutfaktaydı. Mutfakta bir şeyler yaparken bilgisayarda da başka bir işi halletmeye çalışıyordu. O ise diğer odadaydı.

Babası bilgisayardaki işi kendi başına halledemedi. Yardım istedi. Yardımcı olmasını istedi. Zaten uğraştığı şey de babasının değil, bir başkasının işiydi—bunu biliyordu. Yardım etmek istemediğini söyledi.

Bu durum babasının hoşuna gitmedi. “Çok mu acil bir iş?” diye sordu. “Belki abim ya da kardeşim geldiğinde onlar sana yardımcı olmak isteyebilir,” diye önerdi. Ama o kararlıydı. Yardım etmeyecekti.

Babası sakinliğini yitirip hareketlenmeye başladı. Ne oluyordu? Vücudu farklı bir şekilde hareket ediyordu. Sesi değişmişti. Artık anlaşılır bir dil konuşmuyordu. Dans mı ediyordu, kriz mi geçiriyordu, bir şeyler mi anlatmaya çalışıyordu? Radyoaktif bir hale geçiş yapmıştı.

Babasının, yardım alamayacağını kabullenmekte zorlandığını fark etti. Ama bu, onun kararlılığını kırmayacaktı. Çünkü bu sefer ne korkuyordu, ne de suçluluk duyuyordu.

Babasını, bir süre bütün çaresizliğiyle izlemeye devam etti. Üzülüyordu. Başka bir insanı bu hâlde görmek, babasını böyle görmek onu üzüyordu. Ona yardım etmek istiyordu. Ama babasının istediği şekilde olmayacaktı bu.

Dizlerinin üzerine, yere, babasının önüne çöktü. Ağlamaya başladı. Ve şöyle dedi:

“Seni üzmek için yapmıyorum. Seni sevmediğim için de değil… Seni sevdiğim için yapmıyorum.”


Acısı, onu rüyasından uyandırdı.


Rüyasında alkolle ilgili hiçbir şey görmemişti.
Neden düşünebildiği tek şey buydu?

Babası alkolik değildi.
Günahtı alkol onun için.
Nasıl olabilirdi?

Ortada alkol yoktu—kokusu vardı.
Ortada alkolik yoktu—gölgesi vardı.
Şişe neredeydi?

“Senin görünmez şişen olmayacağım,” dedi.